Gökçeada(İmroz) Gezimiz

Gökçeada (Yunanca: Ίμβρος Imvros), Çanakkale'nin bir ilçesi ve Türkiye'nin en büyük adasıdır.
 Ege Denizi'nin kuzeyinde, Saros Körfezi girişinde yer almaktadır. 91 km. kıyı şeridine sahiptir. Adanın batısında yer alan İncirburnu Türkiye'nin de en batı noktasını oluşturmaktadır.
Tek Türk köyü "Eşelek" tir. Diğer rum köyleri ise en bilinenleri  Kaleköy, Bademliköy,Zeytinliköy,Tepeköy'dür
.


Yıllardır Gökçeada'ya gitmek isterdim bu zamana nasipmiş :)  Aslında plansız,birdenbire olan  bir gezi 
oldu. Bayram sonrasına ekleyiverdik 3 günlük gezimizi...
Çanakkale Kabatepe limanından arabalı feribot ile yaklaşık 1 saat 15 dakika süren deniz yolculuğumuz sonunda Gökçeada'nın Kuzu Limanı'na vardık.



Öncelikle Kefalos(Aydıncık) tarafındaki otelimize gidip yerleştik. Kaldığımız otel: Çınarlı Kasrı idi. Havuzu olması ve plajın yanı olması sebebiyle,rahat denize girebilmek için burayı tercih ettik.

Otele yerleştikten sonra önce denize attık kendimizi,denizi gayet güzeldi şansımıza. Normalde Kefalos plajında sörf ve kite sörf yapanlar oldukça fazla çünkü yeri burası,rüzgarlı olmasından dolayı. Ancak şansımıza bizim burada kaldığımız süre boyunca deniz durgundu,zira dalgalı denizde yüzmeyi sevmem:)

Deniz keyfinden sonra Gökçeada merkezin meşhur "Meydani" pastahanesinde kendi yapımları dondurmadan yedik,kara üzümlü ve portakallısına bayıldık ve her gün burada dondurma yemeye karar verdik:) Efi Badem kurabiyelerinden de hem kendimize hem bir iki hediyelik aldıktan sonra,arkadaşımız Ali ile buluşmak üzere İmroza Sabun atölyesine gittik.
Ali,namı diğer Alishiro ekşi mayalı ekmekleri ile şu an bayağa tanınıyor. Bu gezide sağolsun bizimle çok iyi ilgilendi:) Kendisi motoruyla adanın her an her yerinde :)


İmroza Sabun Atölyesi Yukarı Kaleköy'ün en tepesinde. Mustafa'nın Kayfesi'ni hemen geçince. Sahipleri ODTÜ'lü mühendis Aziz Bengi ve Şule Bengi. Kendi atölyelerinde  zeytinyağlı,keçi sütlü ve yağmur suyu kullanarak yaptıkları sabun,mum ve kolonyaları satıyorlar,aynı zamanda da burada yaşıyorlar. Muhteşem bahçesinde biraz oturup laflıyoruz. Bizi Alishiro tanıştırıyor.Hatta hemen bir kaç sabun kolonya vb alışverişimizi yapıyoruz. Limon kabuğu kolonyası,papatyalı,aloa vera ve keçi sütlü sabunlarından alıyoruz.

Alishiro bizim için Eski Bademli Köyü'ndeki Son Vapur Konukevi Restoran'dan yer ayırtıyor akşam yemeği için. Güneşin batışına oradan tanık olmak için hemen çıkıyoruz yola,zaten hemen karşısı. Arabayla 5-10 dk sürüyor. Kıvrımlı yoldan tepeye tırmanıyoruz. Son Vapur Konukevi köyün girişinde karşılıyor bizi.


Buranın sahibi kışın bu köyde yaşayan sayısının 20 kişi olduğunu söylediğinde şaşırıyoruz. Hemen aklımızdaki soru. Ee ne yapıyorsunuz burada kışın? Cevap bundan sonraki duyacaklarımızla hep benzer : Burada yapacak şey çok,denize girersin,kayıkla çıkarsın,balık tutarsın,fotoğraf çekersin, kitap okursun,trekking yaparsın... diye devam ediyor. Hem şaşırıyorum hem de seviniyorum bu kadar güzel ve hayat dolu insanların yaşadığı yerler olduğu için. 
Akşam yemeğinde kuzu pirzola yiyoruz. Buranın kuzusu meşhurmuş,zaten daha önceki araştırmalarıma göre İmroz:bi koyun cinsi demekmiş. Zaten adaya ilk adım attığımızdan beri her yer keçi,koyun hem de kendi bildiğine... Ha bir de kekik kokuları mest etti bizi. Bildiğin kekik kokusu değil bunlar. 

Gün batımına karşı bu manzarada yemek yemek bizi tüm sıkıntılarımızdan arındırıyor,sanki cennetten bir köşeye düşmüşüz hissi veriyor,inanın abartmıyorum... Yunan müzikleri eşliğinde yemeğimizi yiyoruz,manzaranın tadını çıkara çıkara. Restoran dopdolu,rezervasyonsuz olmazmış anlıyoruz.Gece ilerledikçe çok soğuyor burası,üzerimize aldığımız şallar da fayda vermeyince,ee saatte ilerleyince kalkıyoruz,istikamet otelimiz.
   Son Vapur Konuk Evi dolmadan önce:)


Ertesi gün otelde kahvaltımızı yapıyoruz,denize karşı:) Tam da şu oturduğum masada..


Kahvaltıdan sonra Zeytinliköy'e doğru yola çıkıyoruz. Zeytinliköy,Kaleköy'den sonra herhalde en çok kişinin oturduğu köy. Barba Hristo'nun sakızlı muhallebisini yemeden dönmeyin deseler de sezonu bitmiş ve kapanmış. Biz de Nostos Cafe'ye oturuyoruz.



"Nostos" yunanca "geri dönüş" demekmiş. Bizdeki nostalji gibi. Nostos un sahibi de yazları burada kışın ise Atina'da yaşayan rum. Cafe çok hoş,kendi yaptıkları süt tatlıları ve dibek kahvesi satılıyor. Zeytinliköyün gölge bir sokağında bahçesinde saatlerce oturup huzuru yakalayabileceğiniz bir mekan...

Oturup krem karamel yiyoruz... Gayet başarılı.


Bahçesinde otururken gelen geçene bakınıyoruz,rum müziklerini dinliyoruz. Düşünüyorum da ne kadar sakin,huzur dolu bir ortam. Hesabı ödemek için içeri girdiğimde içeride de yaşanmışlıkların olduğunu görüyorum.  


Kireç beyazı duvarlarına siyah beyaz fotoğraflar asılı,taa eski zamanlara ait dantelli perdesi,ahşap ve yeşil renkli çerçeveleriyle pencerelerinde çiçekler bulunan bu rum evinin alt katındaki bu kafede kim bilir ne hayatlar yaşandı,ne hayaller konuşuldu,ne hüzünler eskitildi...
Bazı yerler canlıdır,havasıyla,kokusuyla hissedersiniz yaşanmışlıklarını. Aklıma bu fotoğrafı çekerken mübadele yıllarını anlatan bir kitap geldi,sanırım Canan Tan-Hasret...Kitap çok hüzünlüydü.
Kafenin adıyla çok uyumlu,aklıma gelen tüm hikayeler. Nostos:geri dönüş...


Buradan kalkıp köyün sokaklarını geziyoruz. Fotoğraflar çekiyoruz,sonra hem sergi,hem atölye olarak kullanılan bir evin içine giriyoruz.



Hem evi hem atölyesi hem de resimlerini sergilediği yerin penceresi adamın. Yaz kış burada mı yaşıyorsunuz diye sordum yine:). Herkesin sorduğu ama benim doğal bulmadığım bir soru diye yanıtladı. İnsanın meşguliyetleri olduğunda sıkılır mı hiç,İstanbul'da yaşayıp hiç bir meşguliyeti olmayanlar asıl depresyona giriyor dedi... Bir hikayesini yazsaydım bu konuşmanın,başlığı "Kalabalıklar içinde yalnız" olurdu... diye düşünüyorum ve sokaklarda biraz daha gezip,gene Alishiro ile buluşmaya gidiyoruz.


Bu kez onun kaldığı Yıldız Koyu'na gidiyoruz,kampa. Bize içecek ısmarlıyor ve denize karşı derin sohbetler ediyoruz. Damağımızda kalan tat ile otelimize dönüyoruz,denize girmeye... Ama akşam gün batımını izlemek için randevulaştıktan sonra:)

Otel,deniz,duş,dinlenme faslı derken kendimize geliyoruz. Ve buluşma noktamız gene İmroza Sabunları. Burada Alishiro ile buluşup Kaleköy'ün tepesine çıkıyoruz,Kale'ye. Semadirek(Samothraki) adasına karşı güneşi batırıyoruz. Ve muhabbetimiz iyice tatlılaşıyor. Bir yeri güzelleştiren biraz da oradaki insanlar ve onları hayata bakışlarıdır diye düşünüyorum...
    Kale'den Bademli Köyü'nün görünüşü...

   Kale'den Günbatımı manzarası ve Semadirek Adası nın bir kısmı...

Her yer kararınca Aşağı Kaleköy'e geçiyoruz,sahilde dolaşıyoruz,rum meyhanelerini,çalan müziklerini,esen rüzgarı hissediyoruz..
    Eleni-Kaleköy...

   Bir balıkçı kahvesinde oturup tavla atıyoruz,sakinliği ve huzuru içimize çekiyoruz. Kazanan ben oluyorum:) Ve adanın kokoreççisine geçiyoruz. Yediğim en iyi kokoreçti gerçekten ama sonuna yetişiyoruz. Oradan bir kadın bağırıyor: kokoreççiiii niye erkenden kapatıyorsun,asıl bu saatten sonra müşterin dolacak. Bu kadar  yeter abla,tadında kalsın diyor:)
 Ben soruyorum bir püf noktası var mı bu işin çok lezzetli gerçekten diyorum. Kokoreççi cevaplıyor,püf noktası şu: Ne yaparsan yap aşk ile yap... Beni kaç kere Yunanistan'a çağırdılar diyor,ama yerim burası yıllardır...
Gece ilerliyor,otelimize karanlık yollardan ilerlerken içim huzurla dolu ve resmen kalabalıktan,gürültüden arınmışım,sakinliyorum,düşünüyorum da bu adadaki insanlar gerçekten özel. Hem de kokoreççisine kadar:) Derin ve huzurlu bir uyku çekiyorum.
Ertesi gün kahvaltıdan sonra Eski Bademli Köyünü ve Tepeköyü geziyoruz ama sokakalrı boşalmış. Bilmiyorum sezon bittiğinden mi yoksa buralar çoktandır böyle terk edilmiş mi ama sakinlik buralarda da mevcut...
Ayrılmadan Mustafa'nın Kayfesine uğruyoruz .
             Vapur saatini beklerken limonatalarımızı yudumluyoruz. 
      Düşnüyorum da...

 Döndükten uzunca bir süre eminim hep Gökçeada hakkında konuşacağız. Nasıl      etkiledi bizi.. 

İnsanların rahatlığı,ruhlarının özgürlüğü sizi etkiliyor. Herkes bilinçli. Adanın ıssız bayırlarında kekik kokuları sizi adeta büyülüyor. Zaten her yiyeceğe bir tutam kekik ve zeytinyağı serpiştirilmiş,ne de güzel ! Oradaki dostluklar da bir başka.. 

Başka bir zamanda tekrar görüşmek üzere deyip ayrılıyoruz Kuzu Limanından...

Kaleköy-Poseidon

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

YALNIZ HATTA YAPAYALNIZ ( Kitap İnceleme)

KIŞ MEVSİMİNDE URLA